BAŞKENT LEFKOŞA

BAŞKENT LEFKOŞA
Lefkoşa, Kıbrıs Adasının merkezinde bir şehir olup, Kuzey Kıbrıs’ın ve Güney Kıbrıs’ın da Nicosia adıyla başkentidir. Merkezi bir yerde olma konumuyla da günümüze gelene kadar bütün uygarlıklara da ev sahipliği yapmıştır. Kuruluş tarihi 2250 yıl öncesine dayanır. İlk yerleşim bölgesi Ledra’dır.
Roma medeniyeti ile başlayarak “Casturm” kelimesi, Bizans döneminde “Kaleye” dönüşmüştür. Kısa bir dönem Templer Şövalyeleri himayesinde kalan Lefkoşa, 1192 yılında Lüzinyan Krallığının adadaki hakimiyetiyle başkent olmuştur. Lüzinyan Krallığı adada 300 yıla yakın sürmüştür. Bu dönemde Lefkoşa Ortaçağ Feodal Şehir anlayışı ile yönetilerek idari başkent olmuştur. Venedik dönemi 100 yıla yakın bir süre devam etmiştir. Bu dönemde Lefkoşa’da feodal düzen aristokratik anlayışla devam etmiştir. Rönesans’la oluşan yeni fikir akımları Venedik döneminde Lefkoşa’ya uygulanmaya başlamıştır. Rönesans’la birlikte kilise önemini kaybetmeye başlayarak, kentlerin şehir dokusu değişir. Kentin en önemli simgesi olan kilise etrafında oluşan meydanların kentteki en önemli simge oluşu anlayışı tarihe karışmaya başlamıştır.
9 Eylül 1570 yılında Lefkoşa şehri Osmanlılar tarafından alınmıştır.
“ İdeal Şehir” düşünce kavramı Rönesans döneminde ön plana çıkmış ve Lefkoşa için de uygulanmıştır. 1567-1670 Venedik döneminde şehri koruma amaçlı o dönemin mimarlarından “Giulio Savargnano” tarafından surlar yapılmıştır. Bu surlar Doğu Akdeniz’deki “ Palmanova “ şehrinin surları ile aynı plan ve benzerliktedir.
Palmanova, Rönesans döneminde tasarlanan ve uygulamaya geçilen “İdeal Şehir” örneğini simgeler. Venedik Cumhuriyeti sınırları içinde planlanıp oluşturulan bir Rönesans şehridir. Mükemmel bir askeri mimari örneklerinden biridir. Surlar 5 km uzunluğunda, birbirine uzaklıkları eş 11 burç ve 3 anıtsal kapıdan oluşmaktadır.
Girne Kapısı (K.Kıbrıs), Mağusa Kapısı (G.Kıbrıs) ve Baf Kapısı (G.Kıbrıs) surlar içinin ve dışının sirkulasyonunu hala sağlamaya devam etmektedir. Orta Çağ’dan sonraki dönemlere ait kalıntılar hala surlar içinde mevcuttur. Fakat surların dışında bu kalıntılar tamamen yok olmuştur. Bu materyaller surların onarımı ve yapımında kullanılmıştır. Selimiye Cami, Arap Ahmet Cami, Büyük Han ve Bedesten gibi Gotik ve Osmanlı mimarisine ait eserler Eski Lefkoşa’nın en önemli eserlerindendir.
Şehrin oluşumunda birbirini takip eden ve birbiriyle ilişkili bu değişiklikler, surlar içinin bugünkü tarihi dokusunu oluşmuş olup Lefkoşa şehrini bir tarihi merkez haline getirmiştir. Fakat engellenemez modernist akımlar, ihtiyaçlara ayak uydurma mecburiyeti, sokak genişletmeleri birçok tarihi binanın yıkımına ve tarihi kent dokusunun bozulmasına neden olmuştur.
Kıbrıs Barış Harekatı ile şehir ikiye bölünmüştür. Bu yüzden bu tarihi şehrin surlarını tam yuvarlak şekliyle algılamak biraz zordur. Lefkoşa’nın kuzeyinde bulunan surlar KKTC Eski Eserler Ve Müzeler Dairesi’nin kotrolündedir.